15 Nisan 2015 Çarşamba

“KÖY ENSTİTÜLERİ: BABA TONGUÇ’TAN PAULO FREİRE’YE VE MİHAİL BAHTİN’E SELAM…

“KÖY ENSTİTÜLERİ:
BABA TONGUÇ’TAN PAULO FREİRE’YE VE MİHAİL BAHTİN’E SELAM…”
Köy Enstitüleri’ni ve kurucusu İsmail Hakkı Tonguç’u, Paulo Freire, Antonio Gramschi, Octavio Paz, Mihail Bahtin gibi düşünürlerle birlikte okumadıkça içerdiği anlam zenginliği ve ütopyacı gücünü kavramamız mümkün olmayacaktır. Özellikle Tonguç’un devrimci bakış açısı ve buradan güç alan uygulamaları ile Bahtin’in kültürel sosyoloji alanındaki çalışmalarına yan yana göz atıldığında, Tonguç’un eğitim izleğinin bir eğitim tasarımının sınırlarını yıkıp geçtiği, büyük bir kültürel devriminin, bir Rönesans çabasının temellerinin aydınlanmaya başladığı görülecektir.
Bugün birçok eğitim kurumunda bir başyapıt gibi okunan Paula Freire’nin 1968’de tamamladığı, 1971’de İngilizce’ye çevrilmiş “Ezilenlerin Pedagojisi” kitabında dile getirdiği birçok eleştirel-devrimci eğitim ilkesi, 1940lı yıllarda Anadolu topraklarında İsmail Hakkı Tonguç’un Köy Enstitüleri’nde uygulanmaya konmuştu. Aynı zaman diliminde, Gramschi Mussolini faşizminin zindanlarında tuttuğu cilt cilt defterlerine hegemonya ve devrimci eğitimle ilgili notlar düşüyor, Mihail Bahtin Sibirya’da Stalin buyurganlığının ve boyun eğdirmeciliğinin sürgününde bir bacağını yitirip sağlığını korumaya çalışıyordu. Bahtin’in 1965 yılında yayınlanacak Rabelais ve Dünyası adlı yapıtında dizgeleştirdiği Rönesans ve halk kültürü ilişkisi İkinci Dünya Savaşı yıllarında Tonguç’un enstitülerinde yaşama geçiyordu. Ve 1924 yılında eğitimimize yol göstermesi için çağrılmış büyük eğitimci John Dewey, 1945 yılında Le Mond Gazetesine verdiği demeçte, “Hayalimdeki okullar Türkiye’de kuruldu” diyordu.
Paulo Freire, Ezilenlerin Pedagojisinde şöyle diyor: “Tarihi halk olmadan tamama erdirme halka karşı olmanın başka biçimidir” (s 22) Köy Enstitüleri eğitim sürecini ve tarihi halkla birlikte kurmak için yola çıkmış kurumlardı.
Köy Enstitüleri’nde Doxa (bilgi) yerine Logos (gerçek algı) yaşama geçmekteydi.
Freire’nin özgürleşme eyleminin ana elemanı olarak gördüğü diyalogun temelleri olan SEVGİ, İNANÇ, ALÇAKGÖNÜLLÜLÜK VE UMUT, Köy Enstitülerindeki diyalog ortamının da ana ilkeleriydi.
Köylü doğayı biçimlendiren olarak değil, kendini doğanın bir parçası olarak görür. “Bizim onlar için arzuladıklarımız değil, kitlelerin doğrudan dilekleri ve kararları etkin olmalıdır.” (Mao, s 81)
Halkı kazanmak değil, halkın yanında savaşmak hedeflenmelidir. (E. P s 82)
İlköğretim Genel Müdürü İsmail Hakkı Tonguç’tan;
“Karaağaç Köy Eğitmeni Yetiştirme Kursu Eğitim Şefliği’ne,
24 Eylül 1937
Kurslarda bulunan eğitmenler tarafından yazılmış güzel yazılar bir araya toplanarak eğitmen kursları için bir (okuma kitabı) bastırılacaktır. Onun için aşağıda saptanan esaslar göz önünde tutularak eğitmenler tarafından muhtelif vesilelerle yazılmış yazıların asılları veya kopyaları toplanarak idaremize gönderilecektir.
Tahrir derslerinde eğitmenler tarafından yazılmış güzel yazılar:
Tasvir mahiyette yazılar, b. Mektup numuneleri, c. Senet ve zabıt varakası örnekleri
Eğitmenler tarafından yazılmış destanlar,
Eğitmenler tarafından oynanan temsillerin aynen tutulmuş zabıtları. (Bu piyeslere hariçten hiçbir şey ilave edilmemelidir) Bu esaslara göre vereceğiniz yazıları 15.10.1937 tarihine kadar göndermenizi önemle dilerim.” (Ferit Oğuz Bayır, Köyün Gücü, Ulusal Basımevi, Ankara 1971, s 131)
Eğitim ve kültür çalışmalarında öğretme, belletme değil; özgür araştırma, eleştirel yöntemler önde tutulmaktadır. “Kültür derslerinin işleniş şekline başlangıçta bir türlü alışamadık. Öğretmenler bizi gruplara ayırarak çalıştırıyorlardı. Her nedense, konular bu gruplara dağıtılmıştı. Bir gruba verilen konuya diğer gruplar da çalışmaya mecburdu. Bize, ‘dersleri artık öğretmen değil kendiniz anlatacaksınız’ dediler. Biz hayret etmiştik. ‘Hiç diyorduk, öğretmen dururken talebe ders anlatır mı?’” (Köy Enstitülü bir öğretmenin anılarından, anan: İ. Hakkı Tonguç, Canlandırılacak Köy, s 625)
Tonguç, Pulur Köy Enstitüsü’nde hafta sonu etkinliği için sahne hazırlanmakta olduğunu duyunca küplere biniyor, “öyle şey olmaz; Köy Enstitüleri’nde öğretmen ve konukların önde, öğrencilerin arkada oturtulacağı, izleyenle oynayanın birbirinden ayrılacağı sahneler kuramazsınız" diyordu…
Tonguç’un enstitülerindeki kurucu düşünce, Mihail Bahtin’in Avrupa-Asya kültürleri içinde tanımını yaptığı karnavalcılık geleneği ve Octavio Paz’ın Latin Amerika kültürü içinde tanımladığı Fiesta geleneği ile örtüşmektedir. “…Fiesta gerçek bir yeniden yaratılıştır. (…) Seyirci ile oyuncu yönetici ile yönetilenler arasındaki sınır kuleleri kalkar. Fiesta’ya herkes katılır ve bırakır kendini onun sarıp sarmalayan akışına. (…) Erkekler kadınlar gibi giyinir, efendiler sanki köleler, yoksullar da zenginler gibi! Askerler, rahipler ve yasalarla alay edilir. Kutsal şeyler çalınır, dinsel ayinlere küfürler savrulur.” (Octavio Paz, Yalnızlık Dolambacı, s 55-57)
Köy Enstitüleri’nde köylülerin de katıldıkları cumartesi eğlenceleri birer şenlik, Bahtinci bir bakış açısıyla birer “karnaval” yeri gibidir. “Çalışan ve öğrenen insanın okumak, ilerlemek, eğlenmek de hakkı olduğuna inanıyorduk. Eğlencelerimizi her cumartesi günü yapıyorduk. Bunların mahiyeti de değişmişti. Eskiden olduğu gibi yazılmış, hazır piyesler oynamaya kalkmazdık. Uzun boylu hazırlanmalar da olmazdı. Kadın kıyafetine girmek için battaniyelere sarılır, meydana çıkıverirdik. Elbiselerimize başkalık vermek için de ceketlerimizi, şapkalarımızı, ters çevirir giyerdik.” (Köy Enstitülü bir öğretmenin anılarından, aktaran, İ. Hakkı Tonguç, Canlandırılacak Köy, s 625)
15 Nisan 2015, Alper AKÇAM

Hiç yorum yok: