30 Aralık 2013 Pazartesi

MUTLU YILLAR







Sevgili kızım!

Şimdi gece. Noel gecesi. Benim küçük kalemdeki silahsız muhafızların hepsi derin uykuda. Kardeşlerin uyuyor. Annen de uykuya da...ldı. Ne var ki sen çok uzaklardasın; eğer şu anda, şu dakika da, fotoğrafına bakmıyorsan kör olayım. Fotoğrafın burada, masamın üzerinde, kalbime en yakın yerde duruyor. Oysa sen neredesin? uzakta, masalsı paris’te... Champs elysées’deki tiyatroda. Görkemli bir sahnede dans ediyorsun. Bunu çok iyi bildiğim halde, ben gene de bu sakin gecenin sessizliğinde senin ayak seslerini net biçimde duyuyorum. Gözlerin gözlerimin önüne geliyor; gözlerin kış gecesine özgü gökyüzündeki yıldızlar gibi parıldıyor. Bu güzel oyunda, şahın tutsak aldığı güzeller güzeli bir iranlı kızı oynadığını biliyorum. Güzeller güzeli ol sen de ve dans et. Yıldız ol ve parıltılar saç. Ama seyircileri büyülemiş olmaktan, onları kendine hayran etmekten sarhoş olduğunda, sana sunulan çiçeklerin kokusu başını döndürdüğünde, tek başına bir köşeye çekil ve benim mektubumu oku, babanın sesine kulak ver.

Ben senin babanım geraldine! ben charlie’yim, charlie chaplin! başucunda kaç gece sabahladığımı bir bilsen? küçük küçük masallar anlatıyordum sana! bazen uyuyan güzel’i anlatırdım, bazen kötü kalpli ejderhaları… uyku gelip ihtiyar gözlerimi yokladığında, uykuyla dalga geçiyor ve şöyle diyordum: “defol! ben kızımın hayallerini düşlüyorum!” ben senin hayallerini görebiliyordum geraldine! senin geleceğini görebiliyordum, bugününü! sahnede dans eden kızı görebiliyordum, kanatlarını açmış, havada uçan periyi... İnsanların sözlerini de duyabiliyordum: “şu kızı görüyor musunuz? yaşlı bir palyaçonun kızı bu... Babasının adı charlie idi hani, hatırlıyor musunuz?”

Evet, ben charlie’yim! yaşlı palyaço charlie… şimdi senin sıran... Dans et! ben, yamalı, boru paça, çuval gibi pantolonla dans ediyordum. Senin bedenini ise prenseslerin ipek elbiseleri sarıyor. Bu dans ve alkış sesleri senin ayaklarını yerden kesecektir. Kanatlan, uç ötelere! ama arada bir ayakların yere de bassın! halkın nasıl yaşadığın bilmelisin. Sokak dansçılarının hayatını da gör. Açlıktan bitkin düşmüş, yoksulluktan ve soğuktan titreye titreye dans edenleri de... Ben de onlarla aynı kaderi paylaşmıştım geraldine! o büyülü gecelerde, sen benim masallarımla uyurdun ama ben uyumazdım. Senin güzel yüzünü seyreder, kalbinin atışlarını dinlerdim ve kendime şu soruyu sorardım: “charlie, acaba bir gün olur, bu minik kuş seni anlayabilir mi?” sen beni tanımıyorsun geraldine! şimdi artık çok uzaklarda kalmış olan o gecelerde ne çok masal anlatmıştım sana. Ama kendi masalımdan hiç söz etmedim. Oysa biliyor musun geraldine, benim masalım da çok ilginçtir. Yoksul bir palyaçonun masalıdır bu. Londra’nın kenar mahallelerinde şarkı söyleyip dans eden sonra da bahşiş toplayan bir palyaçonun masalı... İşte, benim masalım da bu!

Ben açlığın ne demek olduğunu biliyorum, evsizliğin ne anlama geldiğini... Bu da bir şey mi ki? ben, gururdan bir okyanus gibi kabarmış şu göğsümde, acıma duygusuyla önüme atılan kuruşların sızısını hissettim, küçümsenen sefil birinin sancılarını çektim ben. Bütün bunlara karşın, işte gene de hayattayım. Hayatta olanlar hakkında hep daha az konuşulur. Sen benim soyadımı taşıyorsun, chaplin ismini… bu ad, neredeyse yarım yüzyıl boyunca bütün dünyayı güldürdü. Benim ağlamalarımın yanında bu gülmeler nedir ki? senin yaşadığın dünya, sadece dans ve müzikten ibaret... Geraldine! gece yarısı o görkemli salondan çıkınca, varsıl hayranlarını unut ama bindiğin taksinin şoförüne karısının hatırını sormayı unutma. Kim bilir, belki karısı hamiledir. Belki yakında doğacak olan ilk göz ağrısı, yavrusu için bez almaya bile parası yoktur. Eğer durum böyleyse, kalk cebine para koy... Procredit bank’a talimat verdim, giderlerini karşılayacaklar. Başkalarına yapacağın ödemeleri kuruşu kuruşuna hesapla, öyle ver! arada sırada metroya in. Otobüsle ya da yayan dolaş şehri. İnsanlara bak, iyi gözlemle onları. Dul ve yetimlerin yüzlerine iyi bak. Hiç değilse günde bir kez kendine şunu söyle: “ben de bunlardan biriyim!” evet, sevgili kızım, unutma bunu; sen de onlardan birisin.

Sanat, göğe uçması için insana kanatlar takıncaya kadar ayaklarına ayaklarına vurur adamın. Zaman gelip de seyirci karşısında yükseldiğini hissetmeye başladığın anda sahneden in, dışarı çık. Yoldan geçen ilk taksiyi çevir. Paris’in dış mahallelerine git. Ben bu mahalleleri çok iyi bilirim. Orada dansçı kızlar göreceksin. İçlerinde sana benzeyenler de vardır; senden daha zarif, daha mağrur olanlar da… sen tiyatrondaki göz alıcı sahne ışıklarını orada bulamazsın! onların sahne ışıkları ay’dır. Bak onlara! daha dikkatlice bak! senden bile daha iyi dans etmiyorlar mı? haydi, itiraf et bunu. Senden daha iyi dans eden, senden daha iyi rol yapan biriyle karşılaşırsan, o vakit hep şu sözlerim aklına gelsin: hiçbir zaman charlie’nin ailesinden, bir fayton sürücüsüne kötü söz söyleyecek ya da seine nehri kıyısında oturmuş, sadaka isteyen dilenciyle alay edecek kadar kendini bilmez biri çıkmamıştır. Charlie bu dünyadan çekip gidecek geraldine! sense hayata devam edeceksin. Ben senin hiçbir zaman yoksulluğu tatmanı istemem.

Bu mektupla birlikte sana çek koçanı da yolluyorum. Ne kadar istersen o kadar harca. Ama şunu sakın unutma, iki frank harcadığında üçüncü frank sana ait değildir. Her defasında aklında olsun bu. Üçüncü frank bir başkasına ait, tanımadığın birine, bir frankın hasretiyle yaşayan birine ait o para… o kişiyi bulman zor olmayacaktır. Attığın her adımda yoksul birini görebilirsin, yeter ki sen görmeyi iste! ben bu şeytanın baştan çıkaran gücünü bildiğim için para hakkında konuşuyorum. Uzun süre sirkte çalıştım ben. İp üstündeki cambazları korkuyla izlerdim hep. Ama şimdi sana şunu da söylemek isterim sevgili kızım. Bir insanın ayağının kaymasıyla yere, sert zemine kapaklanması, cambazın o tekinsiz ipten düşmesinden daha kolaydır; inan bana. Sen bu akşam bir pırlantadaki ışıltının cazibesine kapılabilir, ister istemez yere kapaklanabilirsin. Gün gelir yabancı bir prensin yüzü, seni kendine tutsak edebilir. İşte o andan itibaren sen artık deneyimsiz bir cambaz sayılırsın. İp, deneyimsizlere ihanet etmiştir hep. Sen sakın altın ve mücevher karşılığında kalbini satma. Unutma, en büyük pırlanta güneştir ve ne mutlu ki güneş, herkesi eşit biçimde aydınlatıyor.

Gün gelir de birini seversen, seçtiğin kişiyi tüm kalbinle sev. İşinin zor olduğunu biliyorum. Şimdi bedenini tiril tiril ipek kumaşlar örtüyor. Sanat için sahneye çıplak da çıkabilirsin… ama o sahneden saf, tertemiz ve kusursuz olarak inmelisin. Ben yaşlı biriyim, sözlerim gülünç gelebilir. Ama öyle sanıyorum ki çıplak vücudun, senin çıplak ruhuna âşık olan kişiye ait olmalıdır. Ne yapayım, benim bu konuya bakışım belki eski kafalılık… belki bu düşüncem on yıl öncesinde kaldı. Korkma geraldine, bu on yıl seni yaşlandırmaz. Ben, senin şu çıplak adada, boyun eğen en son kişi olmanı isterim. Babalar ve çocukların arasında hep bir çekişme olduğunu biliyorum. Bana savaş aç sevgili kızım, düşüncelerime karşı savaş aç. Ben itaatkâr çocukları sevmiyorum. Bu mektubumun üzerine henüz gözyaşım düşmemişken, bu noel gecesinin mucizeler gecesi olduğuna inanmak istiyorum. Bir mucize olmasını ve söylemek istediğimi her şeyi gerçekten doğru anlamanı istiyorum.

Charlie yaşlandı, geraldine. Charlie artık çok yaşlandı. Sen, er ya da geç, beyaz elbiseler yerine siyahlar giyip mezarıma geleceksin. Şimdi seni üzmek istemiyorum ama arada bir aynaya bak. Aynada beni göreceksin. Damarlarında benim kanım dolaşıyor. İstiyorum ki, benim damarlarımdaki kan artık akmaz olduğunda, baban charlie’yi unutma! ben bir melek değildim, ama her zaman insan olmak için çaba harcadım. Sen de öyle yap…

Seni öpüyorum geraldine.

Charlie —

Yayınlayan :İlknur Kıyak

13 Aralık 2013 Cuma

EVLER BEHÇET NECATİGİL




 Behçet Nacatigil 'e saygı ve özlemle ...

EVLER
 İnsanlar yüzyıllar yılı evler yaptılar. 
İrili ufaklı, birbirinden farklı, 
Ahşap evler, kagir evler yaptılar. 

Doğup ölenleri oldu, gelip gidenleri oldu, 
Evlerin içi devir devir değişti 
Evlerin dışı pencere, duvar. 

Vurulmuş vurgunların yücelttiği evlerde 
Kalbi kara insanlar oturdu. 
Gündelik korkuların çökerttiği evlerde 
O fıkara insanlar oturdu. 

Evlerin çoğu eskidi gitti, tamir edilemedi, 
Evlerin çoğu gereği gibi tasvir edilemedi. 
Kimi hayata doymuş göründü, 
Bazılara zamana uydular. 
Evlerin içi oda oda üzüntü, 
Evlerin dışı pencere, duvar. 

Evlerde saadetler sabunlar gibi köpürdü: 
Eve geldi bir tane, nar gibi, 
Arttı, eksilmedi. 
Evleri felaketler taunlar gibi süpürdü. 
Kaderden eski fırtınalar gibi, 
Ardı kesilmedi. 

Evlerin çoğunda dirlik düzen 
Kalan bir hatıra oldu geçmişte. 
Gönül almak, hatır saymak arama. 
Evlatlar aileye asi işte, 
Bir çığ ki kopmuş gider, üzüntüden. 
Evlerde nice nice cinayetler işlendi, 
Ruhu bile duymadı insanların. 
Dört duvar arasında aile sırları, 
Bunca çocuk, bunca erkek, bunca kadın, 
Gözyaşlarıyla beslendi. 

Çocuklar, büyük adam yerine evlerin kiminde: 
Çocukları işe koştu kalabalık aileler. 
Okul çağının kadersiz yavruları, 
Ufacık avuçlardan akşamları akan ter, 
Tuz yerine geçti evlerin yemeğinde. 

İnananların kaderi besbelli evlere bağlı, 
Zengin evler fakirlere çok yüksekten baktılar, 
Kendi seviyesinde evler kız verdi, kız aldı. 
Bazıları özlediler daha yüksek hayatı, 
Çırpındılar daha üste çıkmaya 
Evler bırakmadı. 

Yeni yeni tüterken ocakların dumanı 
Kadın en büyük kuvvet erkeğin işinde 
Erkekleri kaçtı, kadınları kaçtı 
Evler dilsiz şikayet kaçmışların peşinde. 

Şu dünyada oturacak o kadar yer yapıldı, 
Kulübeler, evler, hanlar, apartmanlar 
Bölüşüldü oda oda, bölüşüldü kapı kapı 
Ama size hiçbir hisse ayrılmadı 
Duvar dipleri, yangın yerleri halkı, 
Külhanlarda, sarnıçlarda yatanlar. 


Yazar : BEHÇET NECATİGİL

Fotograf:Arzu Sarıyer