18 Nisan 2013 Perşembe

17 NİSAN



Yeni Kuşak Köy Enstitülüler Derneği
Köy Enstitülerinin 73. Kuruluş Yıldönümü Basın Açıklaması

Köy Enstitülerinin kuruluşunun 73. yılını özlemle, içimiz buruk olarak Nisan ayı boyunca ülkenin her köşesinde kutluyoruz.
Köy Enstitüleri, Cumhuriyetin kazanımlarını ve devrimlerini topluma taşıyacak, toplumsal kurtuluşu hedefleyen kurumlardı. “Çağdaş uygarlık” hedefli, yeni okul, yeni insan, yeni öğrenme yöntemleri üreten ve bunları “Canlandırılacak Köy”e taşıyan aydınlanma merkezleriydi…
Köy Enstitüleri sadece bir okul değildir! Bir değişim ve dönüşüm tasarımıdır.
Köy Enstitüleri, Cumhuriyetimizin en önemli kazanımlarından biridir; çünkü toplumun en önemli unsurunu oluşturan insanı temel alan, insanı işle, sanatla, demokratik kültürle buluşturan eğitim kurumlarıydı. 
Köy Enstitüleri eğitim tarihindeki nitelikli ve üretici eğitimin adıdır… Köyden gelen çocukların nitelikli bir eğitimle, öğretmen, sağlıkçı olarak, yapı ustası, marangoz, demirci gibi donanımlar, beceriler kazanmış birer toplum önderi olarak köylerine gönderilmesi tasarımıdır. Köy okulları; işlikleriyle, tarım alanlarıyla toplumsal kalkınma merkezleri olarak planlanmıştır.
Köy Enstitüleri parasız-yatılı, laik, bilimsel, demokratik ve karma eğitimin adıdır… Yoksul halk çocukları ve kızlar için pozitif ayrımcı eğitim kurumlarıdır. Bu evrensel değerlerin günümüzde örselenmesi Türkiye’nin çağdaş uygarlık yolculuğunun önünü kesmektedir.
Köy Enstitüleri yoksul çocukların gönendiği yerdir… Kültür okulu, iş okulu, spor okulu, müzik okulu, insan ve sanat merkezli eğitim kurumları olarak halk çocuklarının yaşamlarını anlamlaştırmıştır… Ya bugün?
Köy Enstitüleri, 90 yıllık eğitim tarihimizde ‘’özgün öğretmen yetiştirmenin’’ adıdır…2013 Türkiyesi’nin eğitim fakülteleri enstitü çıkışlı öğretmen niteliğini yakalayamamışlardır. Ülkenin en önemli eğitim sorunu, nitelikli öğretmen yetiştirememesi gerçeğidir. 
Köy Enstitüleri ülkemizin geçmişindeki yarındır, geleceğimizi aydınlatmaktadır.
Köy Enstitüleri birer eğitim cennetidir. Köy Enstitüleri nitelikli eğitimin adıdır… Köy Enstitülerine gelen öğrenciler bu kurumlarda kendilerini tekrar yaratarak birey, yurttaş olma onurunu taşımışlar, Anadolu’da ışık saçmışlardır. Bugün tüm sınavlar, raporlar, araştırmalar ülkede eğitimin niteliğini kaybettiğini göstermektedir… 
Eğitim tarihimizde, dünya pedagoji zenginliğine giren böyle onur duyulacak bir model –uygulama varken bugün pedagojik, bilimsel olmayan 4+4+4 eğitim ‘’ucubesi’’ topluma dayatılmıştır. Velilerin, öğretmenlerin, öğrencilerin arzusu olmadan, onlarda çok ciddi sorunlar yaratan, siyasal iktidar tarafından dayatılan ve eğitimin özgürleşme hedefli özelliğini yok eden din eksenli bu modeli reddediyoruz. Evrensel çağdaş eğitim; laik, demokratik, bilimsel eğitimdir. Din eksenli bir eğitimden demokratik kültür ve demokratik bir toplum çıkmayacaktır.
Köy Enstitüleri eşitlikçi eğitim kurumlarıdır… Köy Enstitüleri eğitimi bir insanlık hakkı olarak gören eğitim kurumlarıdır… 2013 Türkiye’sinde eğitim sınıfsal, bölgesel, cinsiyete dayalı eşitsizlikler üretmektedir. Dinselleştirmeyi ve piyasalaşmaya hedefleyen günümüz eğitim politikaları toplumdaki adaletsizlikleri, eşitsizlikleri büyütmektedir. 
Bugün dünyanın gelişmişlik düzeyine, eğitimin ve ülkemizin bulunduğu duruma baktığımızda bu kurumlara 1940’lı yıllardan daha çok gereksinimimiz olduğu görülmektedir. 21. yüzyılın insanını yetiştirmenin altındaki temel gereksinim piyasa değil, insan ve insanın yaratıcılığı, toplumların gereksinimidir. Köy Enstitüleri felsefesini temel alan, çağımızın araçlarından yararlanarak uygulanacak bir eğitimle olanaklı olacağını, Yeni Kuşak Köy Enstitülüler Derneği (YKKED) olarak böyle bir “eğitim reformu önerisi” hazırlığında olduğumuzu halkımızla paylaşırız. Eğitim reformu talebimizi tartışmaya açıyoruz, ülke gündemine taşıyoruz.

Köy Enstitüleri bugün kapatanlara rağmen aydınlık bir eğitim kurumu olarak yüreklerde, beleklerde yaşamaya devam etmektedir. Yücel, Tonguç ve tüm Köy Enstitülü öğretmen-sağlıkçıları selamlıyoruz. Köy Enstitülerinin 73. Yılı Kutlu Olsun.

http://www.ykked.org.tr/

"NAR GİBİ KIZARMIŞ
ÜÇ TUĞLAYIZ!..."
(Köy Enstitülerinin Anısına)

Bakın!.. Bakın!.. Burdayız
"Nar Gibi Kızarmış
Üç Tuğlayız!.."
Öykümüz uzundur bizim.
Onurdur her zerremiz!..
Bilgi sunar... İş tutar...
Nasırlı Ellerimiz!..
Adlarımız saymakla bitmez
Bakın!.. Bakın!.. Burdayız;
Bozkırlardan kopup gelen
Kemaliz... Aliyiz...
Ve de Fatmayız!..
Aslında hepimiz;
İki yüz yetmiş dokuz bin
kardeş ve karındaşız...
Kastamonu Gölköy
toprağımız...
Okul Müdürümüz
Süleyman Edip Balkır...
Gecemiiiz... Gündüzümüüüz...
Düşümüüüz;
Aydınlanma.... Aydın-
latmadır toprakla dövüşümüz!..
••••••••••••••••••••••••••
Ben, Cideli Mehmet...
Bir gece yarısı yanıma geldi
Küreli Ahmet;
"Kaaalk!.." dedi "Mehmeeet..."
Fırladım yatağımdan
ok gibi... Bütün yataklar
canlanıverdi yüzlercemiz;
Akıl verdik!.. Yürek verdik
birbirimize...
"Gidelim miiii..!" diye
seslendi Oflu Naciye...
Nereyeee?.. Nereyeee?...
Haydiiiiiin!..
Okul Müdürümüze..
Gökyüzündeki ay;
bereketli ekmek somunu gibi
dolunay...
Tak!..Tak!.. Tak!..
Açıldı kapı ardına kadar
gıcıııırdayarak...
"Hayırdır!.." dedi Müdürümüz..
İnanın ki çoğumuz
hüngür hüngürüz...
En büyüğümüz... Tosyalı Ayvaz;
"Yapacağız!.. Yapacağız!.." diye
haykırdı.... Haykırdık tümümüz
Avaaaz!.. Avaaaz!..
Anlayıverdi isteğimizi
Süleyman Edip Balkır...
Öyle bir kucak açtı ki bize;
sıcaklığıyla ısınıverdi
koskocaman bozkır!..
"Ammaaa ve laaakin!.." deyişine
ses verdi Kiğılı Şadiye...
"Biz!.." dedi; "ineğin...öküzün
ardından koşup...tenekemizle
çatlak ellerimizle
fışkılarını toplamışız...
Tezzz-zekler yapmışız!..
Kerpiçler kesip, bina eylemişiz
Duvaaar!.. Duvaaar!..
Neden?.. Niye?.. Niçin?
Ellerimizde şekillenmesin
Nar Gibi Kızarmış Tuğlalar!.. "
Ağaçlar ses verdi seslerimize
kanat çırptı karakargalar
binlercesi gökyüzüne !..
Öğretmenlerimiz de geldi
koşarak... Koklaşarak...
Kucaklaşarak karar kıldık;
Nar Gibi Kızarmış Tuğlalar
yapacaktık!..
Çünküüü; kıttı Tuğlaaa!..
Yoktu Tuğlaaa!..
Yarım kalmıştı binalar
ahırlar ve tavlalar...
Hemen işe koyulduk;
Toprak....Su bulduk!..
Ellerimizle...Ayaklarımızla
terlerimizi maya yapıp;
yoğurdukça...yoğurduk!..
Alaaan... Alaaan sıralandılar;
Nar Gibi Kızaracak Tuğlalar!..
Üşüyerek ve düşünerek
fırınlar yaptık gündüz gece...
Dumanları tütünce;
Sazlar çaldık... Dizler vurduk...
Türkülerimiz dillendi
bizler şenlendik...Asla
dinlenmedik ve
yüreklerimizi kavurduk
gözbebeklerimizle!..
Nihayet!.. Geldi son gün;
Suskun tüm canlar ve de
heyacanlılar!..
Dadaylı Rüstem, okul başkanı.
Müdürümüzün yanına
Usul usul yanaştı...
Bir süre göz kesiştiler
ve aniden birleşti eller...
Koşarak....Uzaklaşarak
bizlerden;
ilk fırının yanına geldiler...
"Yüzlerimizi güldür...
Eyyyy!.. Yüce Rabb'imiz ..." dediler
ve bir süre beklediler...
Hava durgun...ses
vermiyor nefesler...
O da ne?!.. O da neeee?..
NAR GİBİ KIZARMIŞ
ÜÇ TUĞLA ellerinde!..
Ağlar mısınız?!..
Güler misiniz?!..
Bilemem!...
Hem güldük...hem ağladık...
Emektik!.. Üretimdik!..
"AKL-I KEMAL'E" ermiş
AKILDIK!..
Üşenmedik...teker teker
saydık... Tamı tamına;
"İki yüz yetmiş dokuz bin"
tane...Nar Gibi Kızarmış
Tuğlaydık!...
İlk üçünü bebekler gibi sar-
malayıp; Ankara'ya
İsmail Hakkı Tonguç'a
Sevgimizle yolladık...
•••••••••••••••
Bakın!.. Bakın!.. Burdayız
"Nar Gibi Kızarmış
Üç Tuğlayız!.."
Öykümüz, budur bizim...
Çağdaşlaşsın istedik
Ulusumuz...Ülkemiz
ve de Köylümüz...
Onurumuzdu her zerremiz.
Günebakanlar gibi
güneşe dönüktü yüzümüz...
Bilgi sunup...İş tutardı
Nasırlı Ellerimiz...

Ne yazık kiiii!..
Niceee...Nice oldu hallerimiz...
•••••••••••••••••
(Erdoğan Kenan Atılgan)
18 Ocak 2013






3 Nisan 2013 Çarşamba

DAĞLARDA ÖZGÜRCE DOLAŞIYOR


Filiz Ali’nin ‘Filiz Hiç Üzülmesin’ Adlı Kitabından

DAĞLARDA ÖZGÜRCE DOLAŞIYOR

Babamın sözünü tuttum ve uzun zaman hiç üzülmemiş gibi yaptım. Yıllar boyu onun öldüğüne inanmadım. Geri gelecek diye bekledim. Kalabalıklarda ona benzettim insanları, yabancı ülkelerde beyaz saçlı, kısa boylu, tombulca adamları takibettim, odur diye. Rüyalarıma girdi sık sık, hiç konuşmadan, gözlerini hafif kısarak,gülümseyerek baktı bana rüyalarımda, ben hep peşinden koşup onu yakalamak istedim ama hiç başaramadım.

Babam için uzun yıllar hiç gözyaşı dökmedim, çünkü o, “Filiz hiç üzülmesin...” demişti. Ama Deniz’ler asıldığında, Sinan’lar, Mahir’ler öldürüldüklerinde çok ağladım, yıllarca gözpınarlarımda babam için biriken gözyaşları durmadan aktı, aktı, aktı... Türkiye’de siyasal cinayetlere kurban giden değerli insanların ne ilki ne de sonuncusuydu babam. Tanrılar kana doymayacak mıydı?

Babamın ölümü gerçeğiyle ilk kez 19 Haziran 1993 günü yüz yüze geldim. Sabahattin Ali’ye Kırklarelililer sahip çıkıyordu. Kırklareli’nin köylüsü, kasabalısı,

okumuşu, okumamışı, askeri, polisi, eşrafı, fabrikatörü, politikacısı, öğretmeni, öğrencisi, yani kısacası Kırklareli halkı 1992 yılı Haziran ayında başlatılan Sabahattin Ali Günleri’nde bir araya geliyor, Sabahattin Ali’yi içlerinden biri ama neredeyse bir “evliya” gibi anıyorlardı. Sabahattin Ali, Kırklareli köylerinin folkloruna çoktan girmiş, bir halk kahramanı, bir efsane olmuştu.

19 Haziran 1993 günü köylülerin kırk beş yıl önce babamın ölüsünü buldukları çatağa gittim. Cesedi bulan çoban hâlâ yaşıyordu ve olayı da kim bilir kaçıncı kez anlatıyordu. Çobanın bulduğu cesedin babamın cesedi olup olmadığı yıllar boyu tartışıldı, durdu. Her neyse, ne; ama benim asıl içimi yakan onun bir mezarının bile olmamasıydı. Madem ‘meskeni dağlar’dı Sabahattin Ali’nin, biz de ona dağlarda bir işaret bırakacaktık. Çatağın yakınındaki düzlükte arkasını Istranca ormanlarına dayamış koskoca bir kayanın üzerine gömdüğümüz mermer parçasına “Başım dağ / Saçlarım kardır / Benim meskenim dağlardır” diye yazdık. O günden beri artık babamı rüyamda görmüyorum ve inanıyorum ki artık ruhu huzura kavuştu ve dağlarda özgürce dolaşıp duruyor. (Sel Yayıncılık, 2. baskı, 1997)

Cumhuriyet 06.07.2010
Dağlar

Başım dağ saçlarım kardır,
Deli rügarlarım vardır,
Ovalar bana çok dardır,
Benim meskenim dağlardır.

Şehirler bana bir tuzak,

İnsan sohbetleri yasak,
Uzak olun benden, uzak,
Benim meskenim dağlardır.

Kalbime benzer taşları,

Heybetli öter kuşları,
Göğe yakındır başları;
Benim meskenim dağlardır.

Yarimi ellere verin;

Sevdamı yellere verin;
Elleri bana gönderin:
Benim meskenim dağlardır.

Bir gün kadrim bilinirse,

İsmim ağza alınırsa,
Yerim soran bulunursa:
Benim meskenim dağlardır.
Sabahattin Ali