26 Şubat 2013 Salı

HASAN HÜSEYİN KORKMAZGİL


26 Şubat ölüm yıldönümünde saygı ile...





"Ekinim var harmanınm yok"

çağla dalda pıtırak
yiyek yiyek oturak
boş mu geçsin günümüz
maniye mani katak

kata kata katılmış
sata sata satılmış
bu ne biçim düzen bu
çağ dışına atılmış

ocağım var aşım yok
gömütüm var taşım yok
dost ağlar düşman güler
devletim var işim yok

abece görmemişem
okuma bilmemişem
kulak duyar göz görmez
bu gözü neylemişem

vuran vurdu bize oy
gurbet koydu bize oy
biz toprağa doymadık
toprak doydu bize oy

ayranım yok içmeye
yol bulamam geçmeye
su başları tutulmuş
oy veririm seçmeye

kerpiç kestim güneşe
kuruttum köşe köşe
yel yıktı sel götürdü
beyler çöküştü başa

fareye sıçan derler
vurguna kaçan derler
yatana sahip çıksan
sen kimsin haçan derler...

Hasan Hüseyin KORKMAZGiL

"O zaman yirmi üçtü yaşım. Kimsesizdim. Avukatım bile yoktu. Anamı bile göstermediler bana. Bir gecede ağardı saçlarım. Her türlü namussuzluğu gördük. Bir başka yıldıza atılmış gibi yalnızdım. Neyini anlatayım? " demişti şair Hasan Hüseyin. İlk ve son resmî görev yeri olan Afşin Ortaokulu'ndaki 6 aylık öğretmenliğinin tanığı, öğrencisi Yaşar Kaynak anlatıyor.


KOMÜNİSTMİŞ GÜLÜŞÜ GÜZEL ÖĞRETMENİM

Ahmet Özer

Kimi insanların yaşamında ilginç rastlantılar söz konusudur. Bir otobüs yolculuğunda birdenbire rahatsızlanır; inmek zorunda kalır, en yakın hastaneye kaldırılırsınız. Bir de duyarsınız ki az önce indiğiniz otobüs bir uçuruma yuvarlanıvermiş; yolculardan kurtulan olmamıştır.

Bir kente atanırsınız. Yazmaya okumaya tutkunsunuz. Bir de bakarsanız bir sanatçının kiracısı olmuşsunuz.

Ya da ne bileyim bir vapur yolculuğunda bir insanla tanışırsınız, bir süre sonra tanıştığınız kişinin size gönderdiği kitaplar ufkunuzu geliştirir.

Bu düşünceler ışığında aklıma eğitimci-yazar O. Nuri Poyrazoğlu geliyor. Adana'da okuduğu yıllarda bir gün sınıflarının kapısı açılıyor, iri kıyım genç bir insan içeri giriyor ''Ben yeni öğretmeniniz Kemal Sadık Göğçeli'' diyor. Tanınmış adıyla Yaşar Kemal, uluslararası romancımız. Düşünün, duyarlı bir öğrencinin bundan sonraki yaşamını...

Raşit Kemali (Orhan Kemal) olsun. Balaban olsun, bu değerlerimizi Bursa Cezaevi'nde Nâzım Hikmet'le yatmamış olsalardı; bugünkü yerlerine ulaşabilir miydi? Hiç sanmıyorum.

Kimi insanların yaşamını değiştiren, onları gelecekte farklı noktalara ulaştıran ilginç rastlantılar söz konusudur. Bu rastlantılar, herkesin her yerde karşısına çıkabilecek durumlar değildir. İşin gerçeği zamanın, koşulların, ortamın insana ve zaman neler hazırlayacağı hiç bilinmiyor.

Burda söyleşimizin damarına girelim biraz. Hasan Hüseyin'in nerede, ne zaman ne kadar öğretmenlik yaptığını kimler bilir. Öğrencilerinden yüksek öğrenim gören olduğunu hiç duyanınız olmuş mudur?

Bu yazıda, işte bu perdeyi araladık.

Hasan Hüseyin üzerine gerek sağlığında gerekse ölümü sonrasında pek çok yazı yazıldı. Şair Mehmet Aydın yaşamı ve yapıtlarını ayrıntılı olarak ele alan bir yapıta imza attı. Eşi Azime Korkmazgil, Türküleri Yakanlar'da anlattığı bir büyük destanın kahramanı eşi Hasan Hüseyin'di, onunla olan birlikteliğiydi.

26 Şubat 1984 günü yitirdiğimiz bir güzel ozanımızdı Hasan Hüseyin.

26 Şubat 1998 günü, onun ölümünün üzerinden tam 15 yıl geçmiş olacak.

Bu değerli ozanı bir öğrencisinden dinlemeye ne dersiniz.

Önce, Hasan Hüseyin'in öğrencisi olma onurunu kazanmış bir edebiyatçının yaşam çizgilerine bakalım.

***

Yaşar Kaynak bir edebiyat öğretmeni. 1938'de Maraş'ın Afşin ilçesinde doğmuş, ilk ve ortaokulu Afşin'de okumuş; lise öğrenimini Maraş'ta yapmış; sonrasında, askeri okullarda Türk dili ve edebiyatı öğretmenliği yapmak amacıyla askeri öğrenci olarak DTCF Türk Dili ve Edebiyatı bölümünde öğrenim görmüş. Fakülte sonrasında; İstanbul Kuleli Askeri Lisesi'nde, Ankara Mızıka Astsubay Hazırlık Okulu'nda, Balıkesir Teknik Astsubay Hazırlama Okulu'nda öğretmenlik yapmış; Genelkurmay Harp Tarihi ATS Başkanlığı'nda görev yaparak, 1994 yılında albay rütbesinden emekli olmuş. Şimdilerde Bilkent Üniversitesi'nde öğretim görevlisi olarak Türk dili dersleri veriyor.

Şimdi biraz gerilere, yarım yüzyıl ötelere dönelim. Yıl 1950'dir. Yaşar Kaynak 12 yaşında doğduğu yer Afşin'in adını taşıyan ortaokulun bir öğrencisidir. Kaynak, burada öğrenci olduğu dönemde, gencecik bir öğretmenin öğrencisi olur. Gazi Eğitim Enstitüsü'nün Edebiyat Bölümü'nü bitiren 23 yaşında bir genç, 1950'de Afşin Ortaokulu'na Türkçe öğretmeni olarak atanmıştır, ilk ve tek resmi görevi Afşin Ortaokulu Türkçe Öğretmenliği olan bu gencecik insan, ilerinin ünlü şairi, Hasan Hüseyin Korkmazgil'den başkası değildir.

Korkmazgil'in 6 aylık öğretmenliğinde öğrencisi olma onurunu taşıyan Yaşar Kaynak, onun, ortaokul sonrasında öğrenim gören tek öğrencisi olma olanağını bulur.

Yaşar Kaynak'a o yılları sormadan, sözü Hasan Hüseyin'e verelim.

"Maraş'ın Afşin ilçesi ortaokulunda 1950 sonuna kadar öğretmenlik yaptım. Halk sevdi beni. Ozanlar, dizinler söylediler benim için. Tutuklamalar başlayınca Göksun ilçesine sürdüler beni. Kasaba ayaklandı. Karları yara, yara at sırtında, Göksun'a gittim. Üç hafta sonra, bir gece yarısı basıldı evim. Tutuklandım. Hapishaneye konuldum. 141-142. maddelerden yargılandım. ''Mahkûm'' edildim. Vatandaşlık hakkımı aldılar elimden. Dizinlerim, oyunlarım, notlarım, kitaplarım gitti!.. Meclis kararıyla Nevşehir Hapishanesi'ne götürüldüm. Bir Ermeni kilisesiydi bu. Taştı. Soğuktu. Dağ başındaydı. Barışseverler Derneği üyelerinden bazılarını ve Aziz Nesin'i getirdiler oraya. Tanıştık.

Gece gündüz Maraş dağlarında kelepçeli yürütülmeler, gazyağlı paçavrayla yakma girişimleri, kaçıyor diye vurdutma oyunları... Hangisini niçin anlatayım?

O zaman yirmi üçtü yaşım. Kimsesizdim. Avukatım bile yoktu. Anamı bile göstermediler bana. Bir gecede ağardı saçlarım. Neyini anlatayım? Her türlü namussuzluğu gördük. Neyini anlatayım? Bir başka yıldıza atılmış gibi yalnızdım. Neyini anlatayım? Yıllarca işsizlik ve vatansızlık yaşadım. Neyini anlatayım? Karayollarına ''amele'' yazıldım, üç gün sonra kovdular. Neyini anlatayım? Yirmi yedi ay er olarak, çanta sırtta, askerlik yaptım. Neyini anlatayım? Hapishaneden çıkarıp kışlaya gönderdiler. Neyini anlatayım? ''Okuması, yazması, görüşmesi, konuşması yasaktır'' dediler. Neyini anlatayım?

Hapisliğim bitti. Bırakmadılar. ''Asker kaçağısın'' dediler. Okula hiç ara verememiş, beş buçuk aylık öğretmenken hapse tıkılmış, yılları parasız yatılıkla geçmiş bir kimse nasıl olur da ''asker kaçağı'' sayılır?

Candarma karakolunda yatıp kalkmaya başladım. Günler geçiyor. Ne olacak sonum, belli değil. Ürgüp üzerinden Kayseri'ye götürdüler, tutuklu. Askerlik muayenem yapıldı. Döndük. Yanıma iki candarma, hadi yallah İstanbul'a, Birinci Ordu emrine! Harbiye'ye çıkarttılar beni. Koydular bir odaya. Bir subay sorguya çekti beni. İyi bir subaydı. ''Karnın aç mı?'' diye sordu. ''Biz seni Birinci Ordu'da tutamayız'' dedi. Selimiye Kışlası'nın hapishanesine attılar beni. Fareler kedi kadar! Helaya girmek yiğitlik. Kıçını kapıyorlar insanın. Yattım orada bir süre. Günlerden sonra, Haydarpaşa'ya götürdüler, bana ayrılmış bir kompartımana soktular, ayak bileklerimden bağladılar kanepeye. Kollarım zaten bağlı. Ve iki muhafız. Yolcular beni azgın bir deli sanıyorlardı. Eğlenceli bir işti? Tren beni böylece Sıvas'a götürdü. Sıvas'ta yapacaktım askerliğimi. Tümene, tabura, bölüğe teslim ettiler beni." (Hasan Hüseyin ''Yaşam Öyküsü'', Türkiye Yazıları, Sayı: 14, Mayıs 1978)

***

Hasan Hüseyin'in öğrencisi Yaşar Kaynak'la birlikteyiz. Ona, öğretmeni Hasan Hüseyin'i soruyorum. 1950'nin Afşin'ine düşsel bir yolculuğa çıkmasını istiyorum.

Hasan Hüseyin, bildiğimiz kadarıyla 6 aya yakın bir öğretmenlik yaptı. Öğretmenlik yapması türlü nedenlerle engellenince, bu mesleğe olan sevgisiyle, hakkı yenilmiş bir insanın iç sızılarını birlikte taşıdığını iyi biliyorum. Bunu, onu yakından tanıyan biri olarak söyleyebilirim. Dostluğundan, şairliğinden esintiler almanın onurunu taşıyorum. Şunu sormak istiyorum: İlerde yaşayacağı binlerce acının başlangıç noktasında Gazi Eğitim Enstitüsü'nü bitirmiş 23 yaşlarında bir edebiyat öğretmeniyle tanışmanız nasıl oldu?

Hasan Hüseyin'i aradan yıllar geçmesine rağmen iyi anımsıyorum. 12 yaşında bir çocuktum. Doğduğum ilçenin, Afşin'in adını taşıyan ortaokulun bir ya da ikinci sınıfta olmalıydım. O yıllarda fazla öğretmenimiz yoktu. Çoğu derslerimize vekil öğretmenler gelirdi. O sıralar okulumuza bir Türkçe öğretmeninin atandığını söylediler. Kimdir diye merak ettik. Kendisiyle tanıştık. O günkü görünümü gözlerimin önünde: Siyah, kıvırcık saçlı; güzel giyimli, yakışıklı bir insan...

Okulunuzla ilgili biraz bilgi verebilir misiniz?

Okul iki katlıydı. İlçenin tek ortaokuluydu. Öğretime açılışının üzerinden sanırım 1-2 yıl geçmişti. O zamana kadar ilçede ilkokulu bitiren öğrenciler, okuma amacıyla Afşin'e 30 km. uzakta bulunan Elbistan'a giderlerdi. O zaman bugünkü kadar araç olmaması nedeniyle, günübirlik gidiş olmaz, gidenler orada ev tutar kalırlardı.

Sınıfta ders veren Hasan Hüseyin'le ilgili neler anımsıyorsunuz? Öğretmenliği, öğrencilerle ilişkisi, farklılığı...

Derslerimizde şiir okuyuşunu hiç unutmuyorum. Şiir okurken kelimenin tam anlamıyla kendinden geçerdi diyebilirim. İlerde yakından tanıdığım, şiirlerini okuduğum Hasan Hüseyin'in; o yıllarda yazılar, şiirler yazıp yazmadığını bilmiyorduk. Şair olduğuna dair bir bilgimiz yoktu. Ancak o yıllarda da yazdığını sanıyorum. Ders kitaplarındaki şiirlerin yanı sıra sınıfa başka kitaplar da getirir; bizlere okurdu. Biz de onun okuyuşuna özenir, onun gibi okumaya çalışırdık. Şiir sevgisini ondan almışım diyebilirim.6 aylık öğretmenliğinde onu çok sevmiştik. Örnek bir insandı. Onun bir öğretmen olarak bizlere fazlasıyla verdiğinin ''sevgi'' olduğunu söyleyebilirim.

1950'nin Anadolu'sunun bir ilçesine atanan, şiiri seven, etkileyici bir kişiliği olan böyle bir insana özenmeniz oldu mu? Ona bakarak, ilerinin okumuş, önemli görevlere ulaşmış bir insanı olmayı düşündünüz mü? Sözgelimi öğretmen olmak içinizden geçti mi?

O yıllar çocukluk yıllarımız... Herkesin bir ideali vardır. Bildiğim kadarıyla, biz onu önder bir tip olarak görüyorduk. Konuşmasıyla, söyleşisiyle... Öğrencileriyle sürekli söyleşirdi. Babalarımızın, annelerimizin ne iş yaptığını sorardı. Aile durumumuz hakkında bilgi edinirdi. Bunları zaman zaman derste gerçekleştirirdi.

Şiire tutkun bir öğretmenin öğrencisi olmak, nasıl bir duyguydu?

Bizlere sürekli şiir okuturdu. Bana da bir iki kez şiir okuttuğunu iyi anımsıyorum. Şiir yazmanın çok güzel olduğunu, şiir yazan insanın hem duygusal hem de gerçekçi olabileceğini söylediğini yaşım küçük olmasına rağmen hâlâ çok iyi anımsıyorum.

Ne tür şiirler okuyarak sizde etkiler uyandırırdı?

Anımsadığım kadarıyla, o yıllarda Anadolu'da milliyetçilik duyguları, yurt sevgisi hayli gelişmiş bir düzeydeydi. Onun da bu duygulara hitap eden şiirler okuduğunu iyi anımsıyorum. Hatta bir seferinde ''Dört nala gelip uzak Asya'dan / Akdeniz'e bir kısrak başı gibi uzanan bu memleket bizim / Bilekler kan içinde dişler kenetli ayaklar çıplak / Ve ipek bir halıya benzeyen bu toprak / Bu cehennem bu cennet bizim (...) dizelerini okumuştu. Şiir çok hoşumuza gitmişti. Çok sevmiştik. Şiiri kimin yazdığını söylemedi. Daha sonraları şiirin Nâzım Hikmet'e ait olduğunu öğrendik.

Sınıfta iyi şiir okuyan arkadaşlarınız olur muydu?

Evet. Sınıfta olduğu gibi, bir bayram günü de 4-5 arkadaşımıza şiirler okutmuştu. Şiir okumamızı çok isterdi. Kendisi evde hazırlanır gibi gelir; şiirler okurdu. Şiir okurken, burun deliklerinin genişleyip açıldığını çok iyi anımsıyorum. Bir yerde kendinden geçerdi. Burada yinelemek isterim, o yıllarda gördüğüm en yakışıklı insandı Hasan Hüseyin.

Sınıfta ya da okulda, bir şiir günü düzenlemiş miydi?

Düzenlemeye fırsatı olamadı. 6 ay kadar öğretmenlik yaptı. Daha sonra tutuklanarak okulumuzdan alındığını öğrendik. Onu okuldan almasalardı bizler onu örnek alarak çok daha iyi yetişirdik. Dilimiz Türkçeyi daha o yıllarda sevmeyi öğrenirdik. Şiir okumamız için sınıfta gruplar oluşturmuştu. Sürekli tiyatronun güzelliğinden söz ederdi. Bizler tiyatronun ne olduğunu bilmezdik. Tiyatronun toplumun eğitilmesinde çok büyük etken olduğundan, şiirin insanın duygularına seslendiği için insanı yumuşattığından, yonttuğundan söz ederdi.

Kimi öğretmenler, derslerini daha bir yalınlaştırıp, söyleyeceklerini daha da anlamlı kılarak, öğrenciyi bilgi yoğunluğuna boğmaktan kaçınırlar. Hasan Hüseyin'in bu anlamdaki öğretmenliği üzerine neler söylemek istersiniz?

Anımsadığım kadarıyla ders programına fazla bağlı kalmazdı. Ders kitaplarında olmayan şiirler, makaleler getirirdi sınıfa. Getirdiği makalelerden biri sanırım Nurullah Ataç'ındı. Güzel bir makaleydi. Dil üzerine yazılmıştı. Severek okumuştuk.

Hasan Hüseyin bizlerle çok kısa bir zaman kalmasına rağmen, üzerimizde derin izler bırakmış bir öğretmendi. Şiir okuma, şiir yazma yönünden, olaylara bakış açısından etkiler bırakmıştı. Orada üç yıl kalsaydı; çok işler başarır, çok şeyler öğretirdi bizlere. Bizlere olduğu kadar çevreye de sonsuz katkıları olurdu. Bırakmadılar... O, kişiliğiyle insanı sanata yöneltecek bir öğretmendi.

Evi neredeydi, ilçede nerede kaldığını biliyor muydunuz?

İlçede ev tutmuştu. Fizik öğretmeni Mustafa Rolan'la birlikte kalırlardı. Sonradan bu öğretmeni de tutukladıklarını öğrendik. Hasan Hüseyin'in ilçede değişik meslekten insanlarla dostluk ilişkilerinin olduğunu duyardık.

Neden tutuklandığı üzerine bir bilginiz oldu mu o sıra?

O günün şartlarında ona komünist dediler. Elbistan Cezaevi'ne götürdüklerini öğrendik. Hayli üzülmüştük gidişinden.

Onun böyle nitelendirilmesi karşısında, sizler ''komünist olduğu halde bunu nasıl anlayamadık'' gibi bir duyguya mı kapıldınız; yoksa iyi oldu böyle bir adamı buradan uzaklaştırdılar'' diye mi düşündünüz?

Komünizm bizlere yıllar boyu hep öcü olarak tanıtılmıştı. Bu durum karşısında da Hasan Hüseyin'i öcü olarak düşündük. ''Vay dedik, bu öğretmen de komünistmiş meğer, bunun için tutuklamışlar onu.'' Kendisine komünist denilmesi bizi uzun uzun düşündürmüş, şaşırtmıştı.

Sizin dışınızda ne gibi durumlar oluştu?

Bizlerin üzülmesine karşılık, komünist olduğunu ifade edip, bu duruma sevinenler de oldu. Bunu biraz da o günkü koşullara göre değerlendirmek gerekiyor. Olay, büyük sansasyon yarattı... O günler herkes bu olayı konuştu. ''Hasan Hüseyin adlı Türkçe öğretmeni komünistmiş meğer, tutuklamışlar onu. Çocuklarımızı zehirleyecekti. Gitmiş çok şükür'' diyenler oldu. Onun gidişiyle, yerine bir vekil öğretmen verdiler. Oysa ona çok alışmıştık. Çok aradık onu.

Ona bağlanmanızı nasıl yorumlarsınız?

Bir kere o yıllarda, çok güzel giyinen bir kişiydi, genç bir öğretmendi. Elbisesinin ütüsüne dikkat ederdi. Belirttiğim gibi simsiyah, gür saçları vardı. Bende bıraktığı en etkili tarafı gülüşüydü. Gülüşünü sevdiğimi söyleyebilirim. Çok güzel gülen bir insandı. Öyle güzel gülen bir insan daha anımsamıyorum.

Lise öğreniminizde, askeri öğrenci olarak fakültede öğrenim gördüğünüz yıllarda, asker öğretmen olarak Türk dili ve edebiyatı dersleri verirken, kuşkusuz onu yakından izlediniz. Yıllar sonra onunla karşılaşıp bir özlem giderme durumunuz oldu mu?

Üniversite yıllarımızda bir şiir matinesine gelmişti. Gidip elini öptüm. Durumu, Afşin Ortaokulu'ndan öğretmenimiz olduğunu anlattım. Beni anımsamaya çalıştı, arkadaşlarımızdan birkaçının adını verdi, benim gibi öğrenim görüp görmediklerini sordu. Yazdıklarını, şiirlerini okuduğumu söyleyerek hocam neler yapıyorsunuz? diye sorduğumda, ''Biliyorsunuz öğretmenliğimi elimden aldılar. Ben sicilli bir adamım'' demişti. ''Hocam siz bizim gönlümüzde yer etmiş bir insansınız'' demiştim.

O yıllarda birlikte olduğunuz arkadaşlarınızdan sonradan onunla ilgili anılarını anlatan oldu mu?

Birkaç arkadaşıma sordum, ancak onu iyi anımsayamadılar. Ben biraz da onu, yazınsal çalışmalarını yakından izlediğim için unutmadım diyebilirim.

O yıllarda salt ona değil, onun konumunda olan pek çok aydına, şaire, yazara, ressama daha doğrusu düşünen insana büyük haksızlıklar yapıldığı bir gerçek. 12 yaşındaki bir çocuğun belleğinden bir şey sökülüp atılamadığı ortada! Ya o insanın yüreğinden koparılanlar?.. Bu konuda neler düşünmüşsünüzdür?

Sonradan çalışmalarını izleyince, şiirlerini, yazılarını okuyunca Hasan Hüseyin'in harcandığına inandım. Yazık oldu. O eğer harcanmasaydı, çok işler başarabilecek bir insandı. Şiir alanında çok güçlü bir şair olduğunu biliyorum. Her zaman söylerim, Hasan Hüseyin'in önü kesilmeseydi, çok başarılı bir insan olarak, çok iyi yerlere gelebilir; öğretmenlik mesleğindeki başarılarıyla iç içe, sanat alanında sivrilebilen pek çok öğrenci yetiştirirdi. Kim ne derse desin o örnek bir insandı. 6 aylık öğretmenliğinde bile bile bunu kanıtlamıştı. Son olarak şunu ekleyeyim: Ortaokul yaşamımda birçok öğretmenim oldu, ancak onu anımsadığım gibi hiçbiri aklımda kalmadı.

Hasan Hüseyin gibi bir şairin öğrencisi olmak gerçekten onur duyulacak bir durum. O sınıftan bugünkü noktaya ulaşmış tek kişisiniz. Yarım yüzyıl öncesinin anılarıyla bizi iç içe kıldığınız için içten teşekkür ederiz.

Anısına saygılar sunuyorum. Hasan Hüseyin gülüşü güzel öğretmenim benim.

cumhuriyet dergi. 28 ŞUBAT 1999

Daha fazla bilgi için:
http://gazeteciyazaryusufyavuz.wordpress.com/2012/07/15/destansi-bir-ask-oykusu-aglasun-aysafagi/

Hiç yorum yok: